Bir Yükseliş ve Düşüş Hikayesi



Bundan 7-8 sene önce, 3 kilo vermişim. Herkes diyor "aman tonrem nasıl zayıfladın sen?" O zamana kadar ki en büyük hayalim de 30 kilo verip şaşıranlara "yok canım ya aslında 3 kilo verdim, spor filan sıkılaştım" demek. Ama tam tersi oluyor sanki 30 kilo vermişim gibi. gerçekten 3 kilo verdim stresten heralde bir şey yapmadım  diyorum kimse inanmıyor. Hadi hadi diyorlar.


Bir de bunun üzerine, üzerime oturan siyah elbisem var. O da bir 3 kilo zayıf gösteriyor. Yani bir elbise ne kadar zayıf gösterebilirse o kadar zayıf gösteriyor, 36 beden yapmıyor sonuçta ama kendimi öyle hissetmeme yetecek kadar zayıf gösteriyor işte. O yüzden sürekli o elbiseyi giyiyorum. Beden olumlama, toplumun dayattıkları, kendine güven filan hak getire. Elbise olmadı mı üzerimde ben bir kötü hissediyorum.

     Nasıl gaza gelsiysem artık bir gün Victoria Secret mankeni gibi ayağımda dolgu topuk ayakkabılar, kafamda gözlük İstiklal Caddesi'nin İstiklal Caddesi olduğu zamanlar ben kalabalıkları yararak catwalk yapıyorum ama Beyonce catwalku. Böyle kafayı attıra attıra yürüyorum, ayak ne kadar çapraz atılabilirse o kadar çapraz atılıyor. Adeta geçtiğim yerlerde zaman duruyor, kafama sıktığım 3 kilo parfümden bir cennet bahçesi havası yaratıyorum. Herkes bana bakıyor. Gözlerini benden alamıyorlar. Ya nasıl güzelim ve bu inançla nasıl insanları tek tek etkiliyorum. Her göz göze geldiğime kadın erkek, genç yaşlı demeden hiç bir ayrım gözetmeksizin çapkın bir gülüş atıyorum. Utanmasam podyumdaki Adriana Lima gibi, göz kırpıp öpücük atıp, bir tur etrafımda hafif popo çıkarıp dönüp yoluma kaldığım yerden devam edeceğim.
İşte ben allahım nasıl zayıfım, nasıl güzelim derken lanet olasıca korkunç şehircilik anlayışımız yüzünden o topuklularla bir çukura bastım. Durdurulamıyorum. kafam önde bir ayakkabı ayağımdan fırlamış öne doğru insanları yara yara kontrolsüzce gidiyorum. İçimden "hay nasıl bir rüya içindeydim. ben nasıl bu hallere geldim vay anam vay huma kuşu yavri yavri" diye diye düştüm. Düşüşüm de yürüyüşüm kadar etkili. Hemen farkediliyorum. Herkes durdu bana bakıyor. Çünkü, yükselişiniz ne kadar hızlı ve dikkat çekiciyse düşüşünüz de o kadar dikkat çekici ve sert oluyor. 
Kafam önde, etek arkadan belimde en sonunda dizlerimin üzerinde sürünürken buldum kendimi. Elbise nasılsa kafamda toplandı sanki. Ama eteği çekip popoyu kapatmak yerine Gözlük arıyorum yerde sürüne sürüne o kadar para verdik diye. Allahım emekleye emekleye, popo açık gözlüğü buldum. Ama dizler paramparça, saç baş dağılmış, Victoria secret mankeni olmadığım elbise açılınca ortaya çıkmış. Zaten olsam çıplaklık burada en son takıldığım nokta olacak ama değilim. Ayakkabıları yoldan topluyorum., dizler paramparça. 2. Dünya Savaşında dağılan bir Avrupayım ya yerle bir olmuşum. 
Ve en kötüsü durmak bilmeyen bir kahkaha.  Kuyruğumu sıkıştırmış, boynu bükük yürürken bile insanlar kenarda durmuş, bana bakıp ya kusura bakmayın diye karınlarını tuta tuta yürüyorlar. Bir teyze de oradan dönmüş "nazar nazar maaşallah pek güzelsin nazar değdi" diyor. Önce hala bir nazar olarak algılanma ihtimaliyle bir rahatlıyorum. Evet ya çok güzelim ve nazarınız değdi pislikler diye bir bağırmak istiyorum. Herkesin nazar olduğunu anlaması lazım hepiniz anlayın. Ama sonra düşüş sonrası beyin sıvılarım tekrar yerlerine oturuyor ve kendim oluyorum yine ve "Ne nazarı ya böyle cadde mi olur" diye Belediye'den, Şehir ve Plancılık Müdürlüğü'ne oradan Park ve Bahçeler Müdürlüğü'ne varası aklıma gelen tüm kurumlara küfür ediyorum. artık Pirenses havan bozulduğuna göre ağzımı bozmakta hiç bir sakınca görmüyorum.


      O gün anladım ve dedim ki, Eyy Selen sen kimsin ya?  Kendine gel toparlan. Kimsenin seninle ilgili fikirleri bu kadar umurunda olmasın. Kendinle barış. Mobese kayıtlarını iste ve nerede hata yaptığını anla. Siz kimsiniz ya dedim bir de insanlara orada. Benimle ilgili fikirlerinizden bana ne?
       

Yorumlar

Popüler Yayınlar