Sevgili Adrian !
Sevgili Adrian;
Yıllarca arkadaşlarımın yok efendim şişmanlık sana çok yakışıyor, sen böyle de çok güzelsin gazlarıyla bu kilolara kadar gelmiştim. Ama artık buna bir son vermenin vakti gelmişti. Rocky'nin İvan Dragoya karşı yaptığı antreman programının aynısını yürütmeyi planlıyordum tırnaklarımı yerken, gözlerim kısık, uzaklara dalmış. Sonuçta İvan Drago gibi imkanlarımız yoktu, şu yokuşu eşofmanımı göğsüme kadar çekmiş, sırtımda kütükle koşacaktım, kızağa kardeşimi oturtup yokuştan çekecektim. Şişli sokaklarında herkes bana bakarken delice koşacak, manav abinin bana attığı portakalı yiyecektim ara öğün olarak, mahallenin çocukları eşlik edeceklerdi kimi zaman, kasaba girip etleri yumruklayacaktım, çapraz bulaşmayı da eldivenlerime poşet geçirerek önlemeyi düşünüyordum. İşte orda biraz huylanacaktım belki ama etler üzerindeki hiç bir bakteri beni yıldıramayacaktı. Yokuşun tepesinde, yumruklarım havada bağıracaktım gururla. Tüh keşke, geçen eskicide gördüğüm yumruklama aleti şeklindeki adamı alsaymışım. Suratına sinir olduklarımın resmini facebooktan kaydedip, çıkarttırıp, iğneler, hem antreman yaparken hem de psikolojik bir iyileşme sürecine de girerdim. Orada biraz kendimi kaybetmekten korkuyordum ama en verimli antremanımın da bu olacağını düşünüyordum. O adamı tekmelemeyi düşünmem bile üzerimden büyük bir yükü atmama neden olmuştu. Ohh uyku düzenim nasıl da yoluna girecekti, her gece tüm siniri,stresi, nefreti atmış, erkenden pamuk gibi uyuyacaktım. Ertesi sabah erkenden kütüklerimi alıp, yokuşa gidecektim. Bunu düşünmek bile vücudumun antioksidan ve serotonin salınımı yapmasına yetmişti. Çok mutlu hissediyordum.
Bunu dememin üzerinden yaklaşık olarak iki ay geçmiş ve ben zorunlu olmadıkça tek bir yürüyüş, tek bir hareket yapmamıştım ama her gün bu antreman programını düşünüyordum, beyin gücüyle kaslarımı biraz hareketlenmeye davet ediyordum ama henüz tek bir cevap alamamıştım. En sonunda kardeşimin abla hadi sahile yürüyüşe gidelim demesiyle, ne yürüyüşü ben koşarım diye düşünüp hazırlanmıştım, sürekli durduğum yerde bir ki bir ki diye koşarak! Ama sahile otobüs ile inelim ya yolu uzatmayalım demem de çok uzun sürmemişti. Otobüsten iner inmez, profiterolcü görmemiz de allahın bir hikmetiydi işte, neyse ki, henüz programıma başlamamıştım. Bu daha ısınma turları diyerek hemen ikna oldum, profiterolcüye doğru havayı yumruklayıp koşarken. Çay bahçesine yürüyüp, hemen bir çay söyledik neyse ki, çayıma şeker atmamıştım. Yanımızdaki amca şeftali yerken biz profiterolü delicesine, manzaraya karşı kaşıklıyorduk ve henüz geçerli bir fiziksel aktivitede bulunmamıştık bile. Yandaki amca şeftali yerken kardeşim bana, "güzeldi di mi baymadı öyle " diyordu. Baysa da yerdim ben merak etme diyerek son noktayı koymuştum bu anlamsız muhabbete. Evet, daha da olsa yerdi insan, kurabiyeleri de yumuşamamıştı üstelik.
Yürüdük, yürüdük dostum, sonra sıkıldım, atraksiyonu yoktu hiç bu yürüyüşün. Gittik bir banka bir saat gelene geçene baktık, zayıf olsam şu teyze gibiyim filan diyordum ve o teyze yılmadan sıkılmadan hızlı adımlarla yürüyordu. Bir süre oturduktan sonra kardeşime neyse geri dönelim diye ısrar ettim, ama o ısrarla ters yöne biraz daha yürümemizi söylüyordu. Meğersem 10 adım kadar sonra otobüs durağı varmış. Bastık akbilleri bindik, oturduk. Bir yürüyüşümüz de çıkıp hava almaktan öteye geçmemişti.
Eve geldim, kafamda hep o müzik vardı. Banyoda asılı havluyu yumruklar gibi yapmaya başladım, bunu bitirdikten sonra boynumu iki yana çevirip, omuzlarımı oynatıyordum, olduğum yerde koşarak evet çok az kalmıştı, pazartesi Adrian, pazartesi !
Yorumlar
Yorum Gönder