Sally'nin mutfak Sırları
Bir aralar yemek blogları acayip tutuyor diye bir yemek bloğu açmaya karar vermiştim ama küçük bir sorunum vardı; yapabildiğim yemeğin tarifini veremiyordum. Tarifim yoktu çünkü. Sadece ana malzemeleri biliyor, onlarla ne yapacağıma o an karar veriyordum. Hayat benim için tarifi olmayan ve bir türlü yapılamayan acı bir deneyimdi.
Bir kabak kekim vardı mesela, her seferinde tadı başka oluyordu. Bir seferinde bir malzemeyi koymayı unutuyor, diğer seferinde öncekinde koymadığımı düşünüp, yeni bir şey ekliyor, un, tuz, yumurta oranlarını her seferinde değiştiriyor ve hep farklı bir tarifle, aynı şeyi yapıyordum ama yaptığım kek hiç bir zaman aynı olmuyordu. Garip bir şekilde, insanlar bayıla bayıla yiyor ve tarif istiyorlardı. Her tarif istendiğinde aynı kararsızlığı yaşıyordum ama tarif vermekten kaçınan sapık büyük anne gibi olmamak için de o an kafamdan yeni tarif yazıyordum. Ama elle tutulur tek şey, kabakları rendeledikten sonra iyice suyunu sık oluyordu.
-Kabakları rendele ! -Kaç kabak? -İşte kendine göre evde ne kadar varsa !
-Yumurta kır ! -Kaç yumurta ? -Bilmem kafana göre koy işte, istersen koyma !
-Buna ne koydun? -Manisa Tulum ama yoksa, kaşar , lor ne varsa işte koyuyorum.- Hımmm
- İçine un at ! Kaç bardak? İşte bak malzemene göre kafana göre !
- Hah soğan rendele ! -Buna koydun mu? - Ha buna unutmuşum ama önceden koymuştum.
-Dereotu bir de bunu borcama koyduktan sonra, üzerine susam, çörek otu. İçine de kafana göre baharatları atarsın.
Resmen tarifinin sırlarını saklayan kadın gibi duruyordum ama oysa ki, basit bir kek mantığı, sadece yiyerek bile tahmin edilebilir. Öyle zor bir şey de değil, o kadarını da siz tutturuverin artık diyordum. Anlatılabilecek bir şeyi yok ki. Malzemeler bunlar, karıştırıyorsun, fırına koyuyorsun, izleyip, olduğuna kanat getirdikten sonra alıyorsun. Bir de zeytinyağı içine koyun, unutmayın. Borcamı da yağlarsınız artık heralde.
İşin garip kısmı, tarife de uyamıyordum. İnternetten özenle aldığım tariflere ne zaman harfi harfine uysam, yaptığım şey berbat oluyordu. Sonra, alttaki 158 yorumu okuyordum, hepsi de kocalarının ne kadar beğendiğini anlatan, tarife bayılan, ellerine sağlıklar, bundan sonra hep böyle yapacağımlar, çaresizce yorumlara bakıyor ve birinin de aynen uydum tarifine ve iğrenç oldu demesini bekliyordum ama herkes başarıp yapmıştı. Ben de işe yaramayan tarif, tüm evren için bir güzel işliyordu, kadınlar kocalarının ve arkadaşlarının gönlünü bir daha kazanmıştı. Kalem kalem nerede yanlış yaptığımı arıyordum ama hiç bir ayrıntıyı atlamamıştım.
Bu evrenin tarifleri, kuralları benden başka herkese uyuyordu. Bense sadece o kadar az unla olmazdı zaten deyip, 158 yorumu da blog sahibinin kendisinin farklı hesaplar açarak yaptıklarını düşünüyordum. Herkes yapabilmiş, bir ben yapamamış olamazdım. Birisinin çıkıp artık kral çıplak demesinin zamanı gelmişti ama bu sayfa olmuyor deyip, diğer sayfadan aldığım tarif de bir türlü tutmuyordu. Selen, sen kafana göre takıl, dur şundan da koyayım, bunu da atayım, biraz da bu, aslında bunu koysak değişik olur deyip, el göz kararı koyduğum malzemelerle yaptıklarımı millet bayıla bayıla yiyordu. Aşçılık bu olamazdı, bir matemetiği olmalıydı ama o matematik de bana hiç uymuyordu.
Bu evrenin tarifleri ve kuralları bana çok fazlaydı. Başka bir evrende iki boyutlu ve mutlu olabilirdim. İki boyutlu bir evren benim için yeterliydi, idealdi, üstelik böylelikle kekin kabarma sorununu da çözmüş olabiliyordum.
Yorumlar
Yorum Gönder